7 Temmuz 2010 Çarşamba

Boş Hayaller…

Bazen boş boş hayaller kuruyorum…

Örneğin, ruhlarımız şu içinde hapsolduğu bedenlerden kurtulsa…

Kış bastırdığında, gökyüzü karardığında pılıyı pırtıyı toplayıp en sıcak, en güzel yerlere göçsek hep…

Sorumluluklar olmasa…

Cıvıl cıvıl kahvaltı sofralarında, dost sohbetlerinde geçse zaman…

Huzur içinde uyusak…

Bir yerlerde bir çocuğun şehit olduğunu, bir çocuğun babasız kaldığını öğrenme ihtimaliyle başlamasak her yeni güne…

“Akşama ne pişersek acaba” diye düşünmek olsa en büyük derdimiz. Akşama kuru ekmek bile bulamayanların acısı böylesine kurutmasa boğazımızı…

Çocuğumuz ağaçlara tırmanıp düştüğünde ağlasa yalnızca; korkuyu şiddeti tanımasa minicik yürekleri…

Bilsek keşke, çocuğu başında çaresizlikle ağlayan tek bir ana bile olmadığını…

Sadece “özledim” diye arasak sevdiklerimizi ve yürekten inansak her daim bizimle olduklarına, can olduklarına…

Ne anlamsız toplantılar, ne iş, ne para için kaybedemeyecek kadar kıymetli olsa zamanımız…

Bir köpeğin başını okşamak, bir çocuğun yüzünü güldürmek, doğanın her halini büyük bir coşkuyla karşılamak olsa en büyük gayemiz…

Gerçekten sevebilsek yaratılanı, Yaradan’dan ötürü…

Maskelerimizden arınsak, olduğumuz gibi görünmenin de göründüğümüz gibi olmanın da hafifliğini yaşasak doyasıya…

Sevginin içine nefret, arkadaşlığın içine ihanet karışmamış olsa…

Su kadar berrak, bembeyaz bir bulut kadar dingin olsa hayatımız…

Yaz günü uçuşan perdeler gibi huzur verse bize benliğimiz…

Utanmasak insan olmaktan, “sözde insanların” ayıplarının yükünü taşımasak içimizde…

Kana kana yaşasak üç günlük ömrümüzü; ruhlarımız kanamadan, yaralarımız kabuk bağlamadan…

Mucizelere, sonu güzel biten masallara inansak…

Yıldızlı bir gecede gökyüzüne bakıp dilekler dilesek, avucumuzun içinde sıcacık bir elin varlığı ile ısınarak…

Yarının endişesini taşımadan, sadece şu anın kıymetini bilsek…

Kavgayı kini yok sayıp; sarılsak, öpsek, koklasak, dokunsak, görsek ve bütün hücrelerimizde hissetsek hayatı…

Ve bir gün demir almak vakti geldiğinde bu limandan, virgüller yerine delikanlıca, sağlam bir “nokta” koyabilsek ömrümüze…

Dedim ya, boş boş hayaller kuruyorum bazen…

7 Temmuz 2010
www.turkans.com

Hiç yorum yok: