23 Haziran 2010 Çarşamba

Yangın Var Yüreğimde...

Yaz aylarını sevmiyorum hiç... Sadece sıcak değil nedeni... Yaz denince aklıma hep orman yangınları geliyor da ondan...

Yine yanıyor Bodrum, Antalya, yine kor ateşlerde yüreğim...

Okuyorum haberlerde... Plajlarda bikinili kızlar, ellerinde bira bardağı tutan adamlar güneş gözlüklerinin ardından bir film gibi izlemiş yangını... Belediyenin ‘yardım edin’ çağrısına bile kulak asmamışlar, koşup bir damla su dahi atmamışlar...

Belki tavla oyununda rakibinin dikkatini dağıtmak için, ya da belki yan şezlongta yatan ‘tavlamaya’ çalıştığı kızın dikkatini çekmek için ‘bak bak, nasıl da yükseldi duman’ demişlerdir...

Şezlongtan şöyle bir doğrulup uzağa bakmıştır belki de kız ‘hı hıı...çok fena, işte ben de böyle yanmamak için 40 faktör korumalı güneş kremi kullanıyorum, bu arada akşam nerede söndürelim feneri?’ demiştir öğle uykusu arasında...

Öyle bir ikilem ki bu... Yangın dağlarken yüreğimi, buz kestiriyor insanların bu duyarsızlığı....

Ben bilmem tavşan, sincap nasıl ses çıkarır... Ama bilirim bir ana yavrusu için nasıl çırpınır...

Her orman yangınında aklımda, canlı canlı yanan tavşanlar, sincaplar, geyikler, ayılar... Yavrusunu kurtarmak için çığlık atan, oradan oraya koşan şaşkın korkmuş analar...

Gözümden süzülen iki damla yaş...

Bir yazıda ‘gözyaşları renksizdir’ diyordu... Öylesine renksiz ki, parlak spot ışıklarında, renkli plaj havlularında belli olmuyor sanırım bir avuç insanın ve hayvanın gözyaşları...

Korkuyorum... Hem de çok... İleride bir gün çocuklarıma ağaçları, doğayı resimlerde göstermekten, sincabı kaplumbağayı müzede anlatmaktan...

Renksiz gözyaşlarımla geçmişi onlara anımsatmaktan...

Her sincabın çığlığı, her tavşanın çırpınışı, her yeşil ağacın karalar bağlayışı bir kömür daha atıyor içimdeki ateşe... Nefes alamıyorum, geleceğimi göremiyorum yüreğimdeki dumandan...

Ve bir türlü aklım almıyor... Yeri göğü kaplayan yangının dumanına bakıp da sonra serinlemek için denize atlayan insanları...

Doğayı tamamen yok ettiklerinde, gölgesinde dinlenecekleri tek bir ağaç, içecek tek damlaları, elinde fındığı gülümseyen tek bir sincap kalmadığında çevrelerinde ne yapacaklarını düşünmezler mi hiç?

Yavrusuna sarılmış ağlayan bir tavşanın çığlığı girmez mi rüyalarına, bir damla uyku verir mi uzun yaz gecelerine?

Doğanın renksiz gözyaşları karışmış yangına... İnsanın renksiz duyguları kaplamış bütün bedenini...

Tutunacak bir renk arıyorum... Bulamıyorum...

Renksiz gözyaşlarıma sığınıyor, bir teselli diliyorum...

Hiç yorum yok: